Sitemizde, siz misafirlerimize daha iyi bir web sitesi deneyimi sunabilmek için çerez kullanılmaktadır.
Ziyaretinize varsayılan ayarlar ile devam ederek çerez politikamız doğrultusunda çerez kullanımına izin vermiş oluyorsunuz.
X

Madde 241

3. Üçüncü kişilere karşı dava

3. Üçüncü kişilere karşı dava

Madde 241 - Tasfiye sırasında, borçlu eşin malvarlığı veya terekesi, katılma alacağını karşılamadığı takdirde, alacaklı eş veya mirasçıları, edinilmiş mallarda hesaba katılması gereken karşılıksız kazandırmaları bunlardan yararlanan üçüncü kişilerden eksik kalan miktarla sınırlı olarak isteyebilir.

Dava hakkı, alacaklı eş veya mirasçılarının haklarının zedelendiğini öğrendikleri tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde mal rejiminin sona ermesinin üzerinden beş yıl geçmekle düşer.

Yukarıdaki fıkra hükümleri ve yetki kuralları dışında mirastaki tenkis davasına ilişkin hükümler kıyas yoluyla uygulanır.

I-) Yargı Kararları:

1-) Y. 8. HD, T: 07.11.2018, E: 2016/6087, K: 2018/18275:

“… karşılıksız kazandırma veya devrin yapıldığının tespit edilmesi halinde, işlemin (tasarrufun) iptaline karar verilemez ve üçüncü kişi davalı olarak gösterilse dahi bu aşamada davacı lehine hüküm altına alınan katılma alacağından sorumlu tutulmaz. Sadece, üçüncü kişi hakkında 229. maddedeki amaç ve doğrultuda lehine kazandırma veya devrin yapıldığının tespiti ile yetinilmelidir. Zira, ancak tasfiye sırasında borçlu eşin mal varlığı ya da terekesinin borcu ödemeye yetmediğinin anlaşılması durumunda, sonradan üçüncü kişi aleyhine TMK’nin 241. maddesine göre eksik kalan miktarla sınırlı olarak alacak davası açılabilecektir. Başka bir anlatımla, borçlu eşin mal varlığı veya terekesi tasfiye borcunu ödemeye yetiyorsa, hiçbir zaman lehine kazandırma yapılan üçüncü kişi davacıya ödenecek katılma alacağından sorumlu tutulmayacaktır.

Mahkemece, mal rejiminin tasfiyesi hakkında nihai karar verilmesiyle başlayan tasfiye süreci, alacak miktarının tahsil edilmesiyle tamamlanır. Borçlu eşin mal varlığının ya da terekesinin tasfiye borcunu karşılamaya yetip yetmediği ancak bu sürecin ilerleyen aşamalarında belli olacağından, üçüncü kişinin daha tasfiyenin başlangıcında (mahkeme kararıyla) borçtan sorumlu tutulması doğru olmaz. O halde, eşle birlikte eşten kazandırma veya devralan üçüncü kişiye karşı dava açılması durumunda, mahkemece yapılması gereken iş; HMK’nin 167. maddesi uyarınca üçüncü kişiye (davalı ...’e) karşı açılan dava hakkında “ayırma kararı” verilerek davanın ayrı bir esasa kaydının sağlanması; bu davada eski eşe karşı açılan katılma alacağı davası sonucunun ve alacağa karar verilmiş ise, eşten tahsil edilebilme durumunun HMK’nin 165/1. maddesi gereğince “bekletici sorun” yapılması olmalıdır. Yukarıda yapılan açıklama ve değerlendirmeler karşısında; mahkemece davalı ... hakkında açılan dava için, açıklanan yönde işlem ve inceleme yapılması gerekirken; hüküm altına alınan katılma alacağının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesi de doğru değildir. …”

2-) Y. 8. HD, T: 23.05.2016, E: 2015/911, K: 2016/8977:

“… Toplanan delillerden davalı eski eş ...’in, diğer davalı ...’a edinilmiş mal niteliğinde olan taşınmazı devretmesi, TMK m. 229/2 uyarınca artık değere katılma alacağı hesabında eklenecek değer niteliğindedir. Aynı maddenin son fıkrasında (TMK m. 229/2-son) ise; bu gibi kazandırma veya devirlere dair uyuşmazlıklarda mahkeme kararının, davanın kendisine ihbar edilmiş olması koşuluyla, kazandırma veya devirden yararlanan üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebileceği öngörülmüştür. Bu tasarruflardan kaynaklanan katılma alacağından öncelikle, davalı eş ... sorumludur. Bu aşamada diğer davalı ile birlikte müteselsil sorumluluğu oluşmamıştır. Diğer yandan, bu gibi kazandırma veya devirden yararlanan üçüncü kişilere karşı dava açılabilmesinin koşulları da, TMK 241. maddesinde düzenlenmiştir. İşte, belirtilen bu ihbarın yapılmış olmasının yaratacağı hukuki sonuç; üçüncü kişi aleyhine sonradan aynı Kanun’un 241. maddesine dayanılarak alacak davası açıldığında, 229. maddedeki kazandırma veya devir koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin yeniden araştırma konusu yapılmamasıdır.

Eşin talep hakkı, edinilmiş malın mülkiyetine yönelik bir ayni hak olmayıp, malın değeri üzerinden hesaplanan bir alacak hakkı niteliğinde olduğundan; karşılıksız kazandırma veya devrin yapıldığının tespit edilmesi halinde, işlemin (tasarrufun) iptaline karar verilemez ve eşle birlikte üçüncü kişi davalı olarak gösterilse bile, bu aşamada davacı lehine hüküm altına alınan katılma alacağından üçüncü kişi sorumlu tutulmaz. Üçüncü kişi hakkında eşle birlikte dava açılması halinde; kararda TMK. 229. maddesindeki amaç ve doğrultuda üçüncü kişi lehine kazandırma veya devir yapıldığının tespit edilmiş olması yeterlidir. İlk aşamada hüküm davalı eski eş yönünden karara bağlanacak ve davalı eski eş yanında davalı gösterilen üçüncü kişi yönünden bu dava aynı zamanda TMK.229/2-son maddesindeki ihbar işlevini de yerine getirmiş olacaktır. Bu sonuç, ancak hüküm altına alınan katılma alacağının tahsili aşamasında borçlu eşin malvarlığı ya da terekesinin borcu ödemeye yetmediğinin anlaşılması durumunda, sonradan üçüncü kişi aleyhine eksik kalan ve kazanılan miktarla sınırlı olarak alacak davası açılabileceği; bir başka anlatımla, borçlu eşin malvarlığı veya terekesi tasfiye borcunu ödemeye yetiyorsa, hiçbir zaman lehine kazandırma yapılan üçüncü kişi davacıya ödenecek katılma alacağından sorumlu tutulmayacağına dair TMK. 241. maddesi hükmüyle de uyumlu olacaktır. …”

3-) Y. 8. HD, T: 20.05.2013, E: 2012/11057, K: 2013/7419:

“… Dava, … edinilmiş mallara katılma rejimi süresi içerisinde edinilen taşınmazdan kaynaklanan … katılma alacağı isteğine ilişkindir.

Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelere göre … taşınmazın 14.08.2008 tarihinde davalı eş Ş. tarafından S. A.’ya, daha sonra bunun tarafından da 07.04.2009 tarihinde diğer davalı S. S.’ya tapuda satış yapılarak devir edildiği, taşınmazın halen S. S. adına tapuda kayıtlı bulunduğu belirlenmiştir.

TMK.nun 229/1. fıkranın 1 ve 2. bentlerini uygulanabilmesi için eşler dışında başka kimselere kazandırma veya devrin yapılması gerekmektedir.

Eşler arasında yapılan bu tür devirlerde sözü edilen bentlerin uygulanma olanağı bulunmamaktadır. Madde kapsamından da anlaşıldığı üzere, amaç bir eşin diğer eşin rızası olmaksızın edinilmiş mallardan üçüncü kişilere yaptıkları belirli niteliklerdeki sağlar arası tasarruf veya borçlandırıcı karşılıksız kazandırmaların mal rejiminin tasfiyesi sırasında değeri itibariyle artık değer hesabında edinilmiş mallar arasında aktiflere katılmasını sağlamaktır. Yani ekleme, sadece hesabi bir işlem olarak ortaya çıkar ve TMK.nun 241. maddesi hükmü saklı kalmak koşuluyla yapılan karşılıksız kazandırmaların geçerliliğine dokunulamaz. …

TMK.nun 229/1. fıkranın 1 ve 2. bentlerine göre, bu tür kazandırma ve devirlere ilişkin uyuşmazlıklarda mahkeme kararı davanın, kendisine ihbar edilmiş olması koşuluyla kazandırma veya devirden yararlanan üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilir.

TMK.nun 229/1. fıkranın 1 ve 2. bentlerinde belirtilen mal varlığı değerleri mal rejiminin sona ermesi anında mevcut bulunmamaktadır. Çünkü mallar elden çıkarılmış mallardır. Fakat artık değerin bulunmasında teorik olarak ya da kağıt üzerinde hesaba katılırlar. Ekleme sonrası oluşan artık değerden hesap yoluyla elde edilen katılma alacağını bir eş diğer eşten elde edebilirse eklenecek değer olarak ifade edilen bu tür işlemler geçerliliğini korurlar. …

Şu halde, TMK.nun 229. maddesinin uygulanabilmesi için bu tür kazandırma veya devirlere ilişkin uyuşmazlıklarda katılma alacağının elde edilemediği ve tasarrufta bulunan eşin mal varlığının bunu karşılamadığını belirtir mahkeme kararı, tasarruf ve devirden yararlanan üçüncü şahıslara ancak davanın ihbar edilmesi olması koşuluyla ileri sürülebilecektir. Bu halde alacaklı durumda olacak kişinin istekte bulunması imkanı olacaktır.

Bu somut olgu karşısında, TMK.nun 229. maddesinin TMK.nun 241. maddesinden ayrı ve bağımsız olarak uygulanması mümkün görülmemektedir. Alacaklı eşin bu isteğinin hangi hallerde ve ne şekilde ileri sürülebileceği TMK.nun 241. maddesinde açıklanmıştır. Bu maddeye göre, "tasfiye sırasında borçlu eşin mal varlığı veya terekesi, katılma alacağını karşılamadığı takdirde alacaklı eş, edinilmiş mallara dahil olması gereken fakat karşılıksız kazandırma ile üçüncü şahıslar yararına yapılmış kazandırmaları isteyebilir." Ancak, alacaklı eş, yerine getirilmeyen katılma alacağı oranında bunu isteme hakkına sahiptir. Bu nedenle, maddenin açık kapsamından da anlaşılacağı üzere, TMK.nun 241. maddesiyle katılma alacağı ihlal edilen eşe, üçüncü şahsa karşı dava açma hakkı tanınmıştır. …

Saptanan bu durum karşısında, TMK.nun 229. maddesiyle getirilen istek sadece, eş tarafından tahsil edilemeyen katılma alacağı miktarı ile sınırlı kazandırma veya devir oranında değerini para olarak üçüncü şahıstan isteme olanağına sahiptir. TMK.nun 241/1. fıkrası açıkça bunu göstermektedir. Yani üçüncü şahıstan kazandırma veya devirle elde ettiği malın geri istenmesi mümkün değildir. İstenecek olan tek şey maddenin birinci fıkrasında da belirtildiği gibi, "tasfiye sırasında borçlu eşin mal varlığı veya terekesi katılma alacağını karşılamadığı takdirde, alacaklı eş veya mirasçıları edinilmiş mallarda hesaba katılması gereken karşılıksız kazandırmaları bunlardan yararlanan üçüncü kişilerden eksik kalan miktarla sınırlı olarak isteyebilir". Şu halde istenen şey, alacak niteliğinde bir şahsi haktır. Ayni hakkın istenmesi olanaksız görülmektedir.

… TMK.nun 229. maddesinin tek başına ve aynı kanunun 241. maddesinden bağımsız olarak ve ayrı yorumlanarak suretiyle uygulanması düşünülemez. Bu nedenle, Mahkemece hüküm altına alınan 231.500,00 TL artık değerin sadece davalı eş Ş.’dan tahsiline karar verilmesi gerekirken hükmü temyiz eden ve üçüncü kişi durumunda bulunan davalı S. S.’da katılmak suretiyle davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır. Çünkü TMK.nun 219. maddesinde öngörülen ekleme, sadece hesabi bir işlem olarak görülmektedir. Doktrinde ağırlıklı görüşte bu yöndedir. Dosya kapsamından, TMK.nun 241. maddesinde öngörülen katılma alacağından eksik kalan kısmın olup olmadığı anlaşılamamaktadır. Eksikliğin bulunması halinde TMK.nun 241. maddesi devreye girmektedir. …”

II-) Türk Kanunu Medenîsi:

Hükmün, Türk Kanunu Medenîsi’nde bir karşılığı bulunmamaktadır.

III-) Madde Gerekçesi:

Madde İsviçre Medenî Kanununun 220 nci maddesini karşılamaktadır.

Madde bir eşin katılmadan doğan alacağının, borçlu eşin malların ayrılması sonucu ortaya çıkan malvarlığından veya borçlu eş ölmüşse terekeye dahil malvarlığından tahsil edilebilmesini düzenlemektedir. Bu malların kişisel veya edinilmiş mal olmasının önemi yoktur. Bu malvarlığı diğer eşin katılma alacağını karşılamadığı takdirde, bu madde ile alacaklı eşe, edinilmiş mallarda hesaba katılması gereken karşılıksız kazandırmaları, bunlardan yararlanan üçüncü kişilerden eksik kalan kısmın tamamlanmasını isteme hakkı tanınmaktadır. Bu düzenleme, katılma alacağı için borçlunun tasfiye sırasında sahip olduğu veya terekesine dahil bütün malvarlığı ile sorumlu olmasının doğal bir sonucudur.

İkinci fıkrada dava hakkı, alacaklı eşin veya mirasçılarının haklarının ihlâl edildiğini öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her hâlde mal rejiminin sona ermesinden itibaren beş yıllık zamanaşımı süresine tâbi tutulmuştur. Bu maddenin ikinci fıkrasını karşılayan İsviçre Medenî Kanununun 220 nci maddesinin ikinci fıkrasında uzun zamanaşımı süresi on yıl olarak öngörülmüştür. Ancak tenkisle ilgili hak düşümü süresini düzenleyen 571 inci madde ile paralellik sağlamak amacıyla maddede İsviçre aslından ayrılmış ve on yıllık süre yerine beş yıllık süre öngörülmüştür.

Maddenin üçüncü fıkrası yetkiye ilişkin hükümler hariç olmak üzere, mirastaki tenkis davasına ilişkin hükümlere yollama yapmıştır.

IV-) Kaynak İsviçre Medenî Kanunu:

1-) ZGB:

3. Klage gegen Dritte

Art. 220

1 Deckt das Vermögen des verpflichteten Ehegatten oder seine Erbschaft bei der güterrechtlichen Auseinandersetzung die Beteiligungsforderung nicht, so können der berechtigte Ehegatte oder seine Erben Zuwendungen, die der Errungenschaft hinzuzurechnen sind, bis zur Höhe des Fehlbetrages bei den begünstigten Dritten einfordern.

2 Das Klagerecht erlischt ein Jahr nachdem der Ehegatte oder seine Erben von der Verletzung ihrer Rechte Kenntnis erhalten haben, in jedem Fall aber zehn Jahre nach der Auflösung des Güterstandes.

3 Im Übrigen gelten die Bestimmungen über die erbrechtliche Herabsetzungs-klage, ausgenommen diejenigen über den Gerichtsstand.

2-) CCS:

3. Action contre des tiers

Art. 220

1 Si les biens, qui appartiennent à l’époux débiteur ou à sa succession lors de la liquidation ne couvrent pas la créance de participation, l’époux créancier ou ses héritiers peuvent rechercher pour le découvert les tiers qui ont bénéficié d’aliénations sujettes à réunion.

2 L’action s’éteint après une année à compter du jour où l’époux créancier ou ses héritiers ont connu la lésion et, dans tous les cas, après dix ans dès la dissolution du régime.

3 Pour le surplus, les dispositions sur l’action en réduction successorale s’appliquent par analogie, excepté le for.

 

Not: Madde gerekçesinde her ne kadar tenkis davasının tabi olduğu hak düşürücü süreyle uyumlu bir hak düşürücü süre belirlemek maksadı ile kaynak kanundaki on yıllık üst süre yerine beş yıllık bir üst sürenin benimsendiği açıklamasına yer verilmiş ise de tenkis davasına ilişkin 571. maddede üst süre on yıl olarak saptanmıştır.

Ayrıca madde gerekçesinde kaynak kanunun ilgili hükmünün yetkili mahkemeye ilişkin düzenlemelerinin de benimsenmediği açıklamasına yer verilmiştir. Kaynak kanunun 220. maddesinin 3. fıkrasının yetkili mahkemeye ilişkin düzenlemesi 01.01.2001’de yürürlüğe giren 24.03.2000 tarihli mahkemelerin yetkilerine ilişkin özel bir kanunla yürürlükten kaldırılmıştır.

 


Copyright © 2017 - 2024 Prof. Dr. İlhan Helvacı. Tüm hakları saklıdır.
X